BENZETME (TEŞBİH)

Özellik bakımından zayıf bir varlığın güçlü varlığa benzetilmesidir. Dört unsurdan oluşur: benzeyen, benzetilen, benzetme yönü, benzetme edatı.
Benzetmelerde bulunması zorunlu olan (benzeyen, benzetilen) temel öge, bulunması zorunlu olmayan ögelere yardımcı öge denir. Benzetmenin oluşabilmesi için temel ögelerin bulunması yeterlidir.
Örnek:
Yufka | benzeyen | |||
gibi | benzetme edatı | |||
yumuşak | benzetme yönü | |||
yürek | benzetilen |
Benzetme dört ögeden oluşur. Dört ögesi bulunan benzetmeye tam benzetme denir.
Benzetme edatı olarak kadar, benzemek, andırmak, sanki, aynen… gibi sözcükler de kullanılabilir.
Yardımcı ögelerin benzetmede bulunup bulunmasına göre benzetme dörde ayrılır:
Kardeşim keçi gibi inatçıdır.
(dört ögesi de bulunduğu için tam benzetme)
Kardeşim inatçılıkta keçidir.
(benzetme edatı bulunmadığı için pekiştirilmiş benzetme)
Kardeşim keçi gibidir.
(benzetme yönü bulunmadığı için kısaltılmış benzetme)
Kardeşim keçidir.
(benzetme yönü ve edatı bulunmadığı için yalın benzetme)
KİŞİLEŞTİRME (TEŞHİS)

İnsan dışındaki varlıklara insan özelliklerinin verilmesidir.
Gökyüzünü hüzünlü bulutlar kaplamıştı.
Kör kuyudan çekerler suyu.
DOKUNDURMA (İĞNELEME, TARİZ)

Bir sözü tam tersini düşündürecek şekilde kullanmaktır. Tarizde asıl amaç, birini iğnelemek, birinin kimi niteliklerden yoksun olduğunu vurgulamaktır.
Örnekler:
- Ne kadar iyi oyuncu olduğu kendi kalesine attığı gollerden belli oluyor.
- O kadar çalışkan ki karnesi zayıflardan geçilmiyor.
- Senin o güzel yazını okuyabilmek için Çin’den adam getirtmek gerekir.
- Kırk yılda bir yazdığına bakılırsa bayağı üretken olduğun söylenebilir.
KİNAYE (DEĞİNMECE)

Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek şekilde kullanmaktır. Kinayede sözün gerçek anlamı söylenir mecaz anlamı kastedilir. Yani kinayeli sözlerde bir yakın anlam bir de uzak anlam bulunur. Atasözü ve deyimlerin çoğu kinayelidir.
Örnekler:
- Hamama giren terler.
Yakın anlam: Hamama giren herkes terler.
Uzak anlam: Bir işe girişen, o işin güçlüklerini göze alır.
ABARTMA (MÜBALAĞA)
Bir varlığı, durumu, eylemi gerçek ölçülerinden daha çok ya da daha az göstermeye abartma denir.
Örnekler:
- Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.
- Dünya kadar işim var.
- Biz çalışalım, sen Avrupalarda eğlen.
- Kutu kadar bir odası vardı.
- Çocuğun boğazları ağrıyor.
- El kadar çocuğa vurmaya utanmıyor musun?
AD AKTARMASI (MECAZ-I MÜRSEL)
Bir sözün, benzetme amacı olmadan anlamca ilişkili olduğu başka bir sözcüğün yerine kullanıl-masına ad aktarması denir.
Örneğin “Lokantada iki şiş yedim.” cümlesinde şiş sözcüğü kebap yerine kullanılmıştır.
Bu örnekten yola çıkarak ad aktarması hakkında şöyle genellemelerde bulunabiliriz:
1) Ad aktarmalarında söylenene değil, söylenmek istenene bakılır.
2) Ad aktarmasının bulunduğu cümleler gerçek anlamıyla düşünülemez.
KULLANIM ALANLARI
- Yer – insan
Tüm köy düğüne katılmıştı.
- Araç – insan
Bu yıl raketler çok ter dökeceğe benziyor.
- Sanatçı – yapıt
Yaşar Kemal’i okumak bana her zaman keyif vermiştir.
- Soyut – somut
Atatürk, ülkeyi gençliğe emanet etmiştir.
- Dış – iç
Yolcular otobüse el salladılar.
- İç – dış
İçeri girerken ayağını çıkarır mısın lütfen?
- Bütün – parça
Daha yolu yarılamadan araba bozuldu.
- Parça – bütün
Pencereden iki çift göz beni izliyordu.
- Yön – insan
Batı, gelişmiş bir demokrasiye sahiptir.
- Nesne – eylem
Yağmur biraz dindikten sonra balığa çıkarız.